21 Eylül 2012 Cuma

Gelin güvey

Bazı insanlar vardır, uzaktan uzağa sevilen. Sık sık yanlarında, yörelerinde olunmak istenen. Arkadaşlıkları, sohbetleri zevk veren.
 
Bir zaman gelir, bir şekilde çok sık olmasa da dönem dönem biraraya gelmeye başlarsınız. Sohbetler gerçekten de hayal ettiğiniz gibidir, onların yanındayken zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız, hatta zaman geçmesin istersiniz. Çok sık yüzyüze gelemeseniz de, sürekli haberleşirsiniz. Onları bir şekilde hayatınızda özel bir yere koyarsınız.
 
Sonra bir gün (ya da pek çok defa) sizin onlar için aslında o kadar da özel ve önemli olmadığınız tokat gibi çarpar yüzünüze. Hayır, sizi sevmediklerinden ya da sizinle vakit geçirirken mutlu olmadıklarından değil. Ama işte, onlar için olsanız da olur olmasanız da olur...
 
Hani böyle uzaktan uzaktan birisine karşı platonik bir aşk duyarsınız, en ufak bir göz temasında ya da en ufak bir cümle ile heyecanlanıp kendi kendinize gelin güvey olursunuz. Sonra platonik aşkınızın yanında sevgilisini görürsünüz bir gün. Kalbinize bir yumru gelir oturur.
 
İşte öyle birşey...

17 Eylül 2012 Pazartesi

Bir Ben Var Benden Dışarı

Şimdiki hayatım, geçmişte yaşadıklarımın bir yansıması. Daha önce yaptığım seçimlerle geldim buralara. Memnun muyum seçimlerimden? "Keşke şunu öyle yapacağıma şöyle yapsaydım" dediğim seçimlerim var elbet. Ama genel olarak aslında sanırım bulunduğum noktadan, yaptığım seçimlerden memnunum.

Yine de bazen, başka bir yerlerde, paralel evrenlerde belki (çok mu dizi seyrediyorum acaba?) farklı seçimler yapmış ve farklı hayatlar yaşayan bir ben var mı acaba diye düşünüyorum. Bir kitap okurken, bir film izlerken, ya da uyuyan kızıma bakarken birden o sahneye dışarıdan bakıyormuş gibi hissediyorum. Yani orada oturan benim başka bir versiyonum gibi, gerçek ben ise o sahneyi dışarıdan izleyerek şaşırıyor her seferinde.

Ama işte marifet, o hayata dışarıdan bakmak değil... Asıl marifet o hayatın içerisine bütün ruhunla girip, her anı dolu dolu yaşayabilmek. İşte bunu tam anlamıyla yapabildiğim gün, benim de erdiğim gün olacak sanırım...

12 Eylül 2012 Çarşamba

Bazen

İnsan bazen istemeden (ya da belki o anda istediğini sanarak) birilerini kırar mı? Kırar..
Sonra arkasından kendini suçlayıp vicdan azabı çeker mi? Çeker..
Ben çekiyorum en azından...

Hele bir de bu kişi sizin bunu niye yaptığınızı anlayamayacak ve size karşılık veremeyecekse?

Daha bunu yaptığınız anda, bir yumru gelip oturur mu kalbinizin tam ortasına?

Benim oturur. Bugün yine göğsümün ortasında bir yumru ile dolaşıyorum. Kimbilir ne zaman sökerim onu oradan... Ya da, sökebilir miyim acaba gerçekten?

Uzaktı...

Uzun zamandır yazmak istediğim halde, düşüncelerimi toparlayıp yazıya dökemedim bir türlü...

Orta okulda günlük tutardım. Her gün değil, genelde önemli birşey olduğunda, canım sıkkın olduğunda, mutlu olduğumda yazardım. Lisede tutmaya devam ettim. Ve hatta üniversite birinci sınıfta, bambaşka bir şehirde yepyeni bir hayata adım attığım o ilk sene de tuttum. Sonra her nedense, ikinci sınıfta evime ve şehrime geri dönmemle birlikte bıraktım. Bilmiyorum neden; belki kendimi büyümüş hissettim, belki vakit bulamadım... Belki de annem günlüklerimi okuduğu için :) Hatırlamıyorum... Ama o zamandan beri içimdekileri, kafamdakileri yazıya dökmedim, dökemedim. Ne zaman yazmaya çalışsam, hep eksik kaldı kelimeler.

Şimdi ne değişti peki?

Değişen şu; her ne kadar bir süredir hayatımda eşim, kızım ve birkaç güzel arkadaşım da olsa, hep birşeyler içimde kalıyor. Kelimeler boğazımda düğümleniyor. Söylemek istiyorum bir sürü şey, ama ağzımdan çıkmıyor. Gereksiz mi buluyorum konuşmayı, hayatımdaki insanları mı sıkmak istemiyorum bilmiyorum. Ama farkettiğim birşey var; o da artık günlük konular hariç çok da fazla konuşmadığım, kendimi kimselere açamadığım; bu yüzden de mutsuz olup, etrafımdakilere de mutsuzluk dağıttığım. Aslında var, biraz da olsa içimi açtığım bir-iki kişi. İşin enteresan yanı, o bir-iki kişi ile de yazışarak konuşmamız :)

İşte ben de, yazarak daha çok rahatladığımı, ağzımdan çık(a)mayan kelimelerin, parmaklarımın ucundan, kalemimden daha kolay çıkıp gittiğini düşündüğüm için, sonunda yazmaya karar verdim, hatta bu sefer uygulamaya da geçtim. Öyle sürekli, her gün, her konuda yazarım diye söz vermiyorum, kimseye ve kendime. Çünkü o zaman hiç yazamıyorum zaten. Ne zaman aklıma eserse, o zaman yeni satırlarla dolacak sayfalar...

Uzaktı aslında bana böyle yazı yazmak uzun zamandır... Ama işte nihayet kavuştuk; yazılarım ve ben...

A.